Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Turkcell e-Futbol Milli Takımı’nın ana sponsoru oldu
Carlo Crespi Croci 1891’de İtalya’da Milano yakınlarındaki küçük bir kasabada doğdu. Sade bir aileden geliyordu, ancak Carlo erken yaşta rahip olma yolunu seçti.
Bu yüzden yerel kilisede babasına yardım etti. Zaten on beş yaşındayken, 1856’da kurulan Salesian Tarikatı’na ait manastırlardan birinde acemi olarak başladı. Padua Üniversitesi’nde kilise dışı bir eğitim aldı. Başlangıçta antropoloji alanında uzmanlaştı, ancak daha sonra mühendislik ve müzik eğitimleri de aldı.
Crespi ilk olarak 1923’te Ekvador’a geldi, ancak bir misyoner olarak değil, uluslararası bir sergiye çeşitli ek bilgiler elde etmek için gitti. 1931’de Ekvador ormanında küçük bir kasaba olan Makas’taki Salesian Misyonu üyeliğine atandı. Ancak burada uzun süre kalmadı ve iki yıl sonra Ekvador’un başkenti Quita’dan yaklaşık iki yüz otuz kilometre uzaklıkta bulunan Cuenca şehrine taşındı. Cuenca’da (orijinal olarak Guapondelig, Inca Tumipampa) kültürel ve dini bir merkez olan İnka Tupak Yupanki’yi kurdu. Ekvador’a İnka İmparatorluğu’na katıldı.
Din görevlisi, eğitimci, antropolog, kaşif ve müzisyenlik gibi yeteneklere sahip olan Carlo, yardım severliği ile kısa sürede çevrede yaşayan yerli halka kendini sevdirmesini bilmiştir. Kendisine getirilen hediyeler arasında dikkatini çeken antik eserlerin devamını sağlatabilmek için zamanla bu objeleri yerli halktan satın almaya başladı. Metal alaşımlardan oluşan objelerin yanında gümüş ve altından yapılan eserlerde bulunmaktaydı.
Crespi, gizemli semboller ve bilinmeyen bir yazı çeşidinin bulunduğu tabletleri ve diğer objeleri görev yaptığı Maria Auxiliadora kilisesinde biriktirmeye başlayarak büyük bir koleksiyonun sahibi oldu. Fakat 1962 yılında kilisede yapılan restorasyon çalışmaları sırasında çıkan yangında bu eserlerin büyük bir bölümü yok olmuştur. Bu eserlerin kaynağını araştıran papaz Crespi, çevrede bir mağara sisteminin ve tünellerin olduğunu öğrenir. Bu yere yerliler “Los Tayos Mağarası” demekteydiler. Bu yerde daha çok tablet ve antik eserlerin olduğunu bilgisine ulaşmasına rağmen tam yerini bir türlü öğrenemez.
And dağları yamaçları, Ekvator’un Morona-Santiago ili sınırları içinde bulunan Tayos mağarası; Yağmur ormanlarının içindeki bir vadide yer almaktadır. Şimdiye kadar üç girişi bulunmasına rağmen bilim adamlarını, “metal kütüphane” adını verdikleri yere götürecek olan giriş halen bulunamamıştır. Bir teoriye göre; Kütüphane’ye giden yapay tünelin girişi yakınlarda bulunan Coangos nehrinin 45 mt derinliğindedir.
Mağara, kimi spekülatörlere göre, binlerce yıl önce gelişmiş aletler kullanılarak ‘kesilmiş’ gibi görünen devasa taş bloklar barındırıyor. Taş bloklar, birçok spekülatif yazarın ileri bir antik uygarlığın geride bıraktığı izler olduğuna inandıkları hassas ‘kesimlere’ ve ‘son derece iyi cilalanmış yüzeylere’ sahip.
Bu yazarlara göre, mağaranın derinliklerinde saklı olan gerçekler, belki de insanlık tarihini tamamen yeniden yazmamıza zorlayacak cinsten şeylere benziyor. İşi ileri götürüp, Tayos Mağarası’nın günümüzden 250 bin yıl öncesine dek uzanan eski bir kültüre ev sahipliğini yaptığını öne sürenler de söz konusu. Gizemli metal kütüphaneye dair en olası kanıtlar, 1940’lı yıllarda bölgeyi keşfeden ve Şuar Kızılderililerinin mağaradan çıkardığı öne sürülen nesnelerin bazılarını biriktiren İtalyan Peder Carlos Crespi Croci’ye dek uzanıyor.
Bölgenin yerli halkı Şuar topluluğunun üyeleri tarafından, Peder Crespi’ye, hangi kültüre ait olduğu bilinmeyen nesneler verilmişti. Buluntuların birçoğu, kendisinin ifade ettiği kadarıyla, 1962’de Peder Crespi’nin kişisel müzesinde yaşanan bir yangının ardından yanmış, kalanlarsa satılmış veya çalınmıştı. Peder Crespi’nin 1982’deki ölümünden bu yana, üzerinde semboller ve yazılar bulunan bu metal levhalar hakkında hiçbir bilgi edinilemedi; geride yalnızca Crespi’nin çelişkili ifadeleri ve sınırlı yazılarının yanı sıra, nesnelere ait az sayıda fotoğraf kaldı.
Erich Von Daniken, 1973’te, kitapların metal levhalardan üretildiği bu esrarengiz yapının ve mağara dahil, bütün bu bölgenin, son derece gelişmiş bir uygarlığın kanıtı olduğunu iddia ediyordu. Yazar, Arjantinli-Macar araştırmacı Juan Moricz de mağarada son derece gelişmiş bir antik uygarlığın kalıntılarını bulduğunu öne sürüyordu. Moricz’e göre, “Tayos Mağarası’nın Metal Kütüphanesi, 250 bin yıl öncesine dayanan eski bir kültürün kayıtlarını içeriyordu.”
Bu iddialara karşın, mağaralarda görülen en eski yerleşim izleri, mağaranın Buzul Çağı’nın son dönemlerinde, üst Paleolitik dönemde (M.Ö. 48.000-12.000) yerleşim olarak kullanıldığına işaret ediyor. Burada kalıntılarına rastlanan uygarlık, tahminen M.Ö. 9 bin yıllarında, küresel iklimde yaşanan iyileşmenin ardından mağaradan ayrılarak güneye doğru, Peru ve Şili’nin kuzey bölgelerine ilerlemişti.
Neolitik çağdaysa, mağaranın M.Ö. 3 binden itibaren çeşitli yeni topluluklara ev sahipliği yaptığı düşünülüyor. Münih Üniversitesi’nde bulunan seramik eserler üzerinde yapılan karbon testleri, buluntuların M.Ö. 1500’lü yıllarda Şuar kabilesinin ataları tarafından yapıldığını gösteriyor. Bu dönemde, ilk Şuar grupları bölgeye yerleşmeye ve mağaranın halihazırdaki yerlileriyle ortak bir toplum kurmaya başladı. Şuar kabilesi, o dönemden beridir mağarayı büyük bir saygıyla koruyor ve atalarının ruhlarının burada dinlendiğine inanıyor.
Peder Crespi’nin hikayesi, bilinmeyen uygarlıklar, altından yapılmış garip eserler, metal levhalardan oluşan bir kütüphaneyi barındıran bir yeraltı mağarası, Amerika’yı Sümer topraklarına bağlayan garip figürler, bilinmeyen bir dili betimleyen sembollerle ilgili uzun ve karmaşık bir öykü.
Carlo Crespi’nin Cuenca’da bulunan Maria Auxiliadora Kilisesi’nin avlusunda sergilediği benzeri görülmemiş nesneler, aktardığı kadarıyla, yerli halk tarafından bulunmuştu. İddisına göre, eserlerin bazıları Babil tarzında, bazılarıysa altından yapılmış ve herhangi bir Güney Amerika kültüründen nesnelere benzemeyen tuhaf motif ve sembollerle süslenmişti. Altın tabaklardan bazıları henüz hiçbir tanımlama ve tercümesi yapılmamış bir tür eski yazı örneği taşıyordu.
Crespi’den geriye kalan tartışmalı eserler, birçok bilim insanı tarafından gözden geçirildi ve bunların taklit eserler olduğu sonucuna varıldı. Anlaşıldığı üzere, dünyanın bu ücra köşesini geniş bir ilgi nesnesi haline getiren Peder Crespi, gündelik malzemelerden üretilmiş birçok taklit eserle, yaşadığı köyü dünya gündemine taşımayı başarmıştı; ancak eserler ve mağaralarda yapılan araştırmalar, öne sürülen uzaylı teknolojisi, gizli geçitler ve sayısız diğer teorileri geçersiz kıldı. Crespi’nin koleksiyonundan kalan parçalar Ekvador Merkez Bankası tarafından satın alındı ve şu anda bir müzede saklanıyor. Bilim insanlarının incelemesi amacıyla ziyaretlere izin veriliyor. Daniken’in varlığından ‘kesin biçimde’ emin olduğu metal kütüphaneyse, alüminyum plakalar ve benzeri malzemelerden üretilmiş modern çalışmalardan ibaret.
Kim bilir, belki de gerçeklerin ortaya çıkmasını istemeyen birileri tarafından bu şekilde de manipüle edilmiş olabilir. Bunu sadece zaman gösterecek…
Kaynaklar; arkeoloji and art, gazeteduvar,
Yorum Yaz